3 Şubat 2009 Salı

Stres ve Depresyon

Zaman ne kadar çabuk geçiyor son on beş yılda herşey o kadar çabuk şekil değiştirdi ki şöyle adam akıllı düşününce insan vay anasını diyor. Nerdeydik nerelere geldik şarkısını söyletiyor bu değişimler insana... ama asıl sorun nereye gidiyoruz galiba.
Herşey bu kadar hızlı ilerlerken bu bilgisayar çağında, insanlarda bir bilgisayar gibi kendilerine yüklenen yazılımın içeriğine göre hareket ediyorlar sanki, yanlış bir tuşa basınca uyarı geliyor eğer birkaç kez tekrarlanırsa da sistem kitleniyor. Çok hızlı yaşıyoruz çok! çoğumuzun düşünmeye bile vakti yok. Dedim ya otomatiğe bağlamış gidiyoruz ama bunun sonu galiba pisikopata bağlamak ona göre!!!

Stres için hep çağımızın en yaygın, en büyük sorunlarından biri denilir. Neden çağımızın? Eskiden insanlar hiç mi stres olmuyorlardı acaba. Nasıl yaşıyorlardı? Büyüklerimizden dinlediğimiz kadarıyla, zor ama mutlu sonucuna varıyoruz. Sıcak da diyebiliriz. Bana göre de, eskiden yaşanılan alan çok genişti, yani eskilerin yeri genişti, etrafları ağaçlar, çiçekler, hayvanlarla doluydu, şimdi ise yerimiz o kadar darki, bırak hayvanı, çiçeği kendimiz bile zor sığıyoruz. Hani küçük çocukların bir koltuğu paylaşamama durumu vardır ya, itişir kakışırlar koltukta, aynen o durumdayız. Yerimiz daraldı, çok daraldı! Hepimiz kaçıp gitmek istiyoruz, şöyle geniş ferah yerlere.

Anaokulu yaşındaki küçük çocuklar ,hatta daha küçük çocuklar bile stresli. Nasıl olmasınlar ki! Çocuklar artık sokakta oyunlar oynayamıyorlar. Çoğu çocuk sokakta oyun oynamayı bilmiyor, bazıları sokakları, kağıt mendil sattıkları, araba camı temizledikleri ya da dilendikleri yer olarak, bazıları ise evlerinin önündeki park, alışveriş merkezlerine giderken geçtikleri yollar olarak biliyor. Masumca pencerenin arkasından sokağı seyrediyorlar, o da anneleri izin verirse. Anne babalar ne yapsın, pencereden dışarıyı seyretmek, hatta pencereye yakın bir yerlerde durmak bile tehlikeli olabiliyor bazen. Bir maganda kurşununa hedef olmamak gibi bir garantiniz yok maalesef. Ne hale getirdik yaşadığımız yeryüzünü.

Nedir bu stres? Hayatımız kolaylaşırken zorlaşıyor galiba. Büyükşehirlerde, özellikle de İstanbul’da yaşamın her saniyesi stres olabiliyor maalesef. Hafta sonu yaptığımız küçük bir gezi bile kabusa dönüşebiliyor. Çoluk çocuk koşturuyoruz bu şehirde. Koşturmayanlarında stresi az değil hani. Peki ne yapabiliriz?? İlk şunu söyleyeyim, stresden kurtuluşumuz yok. Hafifletebiliriz ya da daha az stres olmaya gayret edebiliriz. Kanaatkar olmayı bilmemiz lazım öncelikle. Hayatın bizi yaşamasına izin vermemeliyiz, biz hayatı yaşayıp, her saniyesinden faydalanmaya çalışmalıyız. Eğer mümkünse yaşam koşullarımızı değiştirebiliriz, belki kaldıramayacağımız yükler almışızdır üstümüze. Spor yapmak (illa spor salonu değil tabiki), bir hobi edinmek, kitap okumak, müzik dinlemek, yazı yazmak, ..vs mutlaka ki işe yarayacaktır.

Peki stresi azaltmak, biraz olsun rahatlamak için kullanabilceğimiz bitkisel çözümler var mı? Elbette var. Dedim ya doğada herşey var. Bu bitkiler rahatlatıcı özelliği kanıtlanmış bitkilerdir. Örneğin Melissa (oğul otu), rahatlatıcı özelliği yanında başka diğer bir çok rahatsızlığa iyi gelmektedir. Fakat her rahatsızlık için farklı kullanım şekli tavsiye edilmiştir. Bir de bir uyarı yapmalıyım mide ülseri ve iltihabı olan kişilerin çok dikkatli kullanmaları gerekmektedir. Aktarlardan bulabileceğimiz Melissa bitkisinden çay yapılabilir fakat günde bir bardaktan fazla içilmemelidir. Yine aktarlardan temin edebileceğimiz papatya, rezene, anason ve çok az miktar olmak kaydıyla lavanta bitkilerinin strese iyi geldiği bilinmektedir. Bu bitkilerin de çayı yapılabilir.

Gelelim çağımızın yaygın hastalıklarından biri olan depresyona. Depresyon için kullanılabilecek bitkisel kürler elbette var. Fakat gerçekten günlük hayatımızı çok fazla etkileyecek şekilde bir rahatsızlık duyuyorsak, mutlaka bir hekime başvurmalıyız. Depresyon aslında bir hastalıktır fakat günümüzde hala bir hastalık olarak algılanmamaktadır. Çoğu insan depresyon yaşadığında doktora başvurmaktan çekinir. Oysa ki depresyon tedavi edilmezse bütün hayatımızı etkileyecek; dolayısıyla da toplumu etkileyecek bir rahatsızlıktır. Hasta bireyler demek, hasta bir toplum demektir. Bu nedenle de mutlaka tedavi edilmelidir.

Tedavi için kullanılan birçok antidepresan ilaç mevcuttur. Fakat bildiğiniz gibi çoğu ilacın bir takım yan etkileri de vardır. Bu tip ilaçlar mutlaka ki doktor tavsiyesi ile kullanılmalıdır.

Bilinen en iyi depresyon önleyici bitki sarı kantarondur. İki kaşık kurutulmuş sarı kantaron bir bardak kaynamış suda 10 dk demlenip içilebilir.

Depresyon tedavisine yardımcı olabilecek ve bilinen bir yan etkisi bulunmayan bitkisel kürler de mevcuttur. Bu kürler, araştırmacıların uzun çalışmalarından sonra ortaya çıkarılmıştır. En önemlilerinden bir tanesi de ıspanaktır. Ispanağın ruhi çöküntüye yani depresyona iyi geldiği bilinmektedir.

Yine aktarlardan temin edebileceğimiz yasemin yağı da rahatlatıcı özelliğinden dolayı depresyon tedavisine yardımcı olacaktır. Cilde masaj yaparak veya banyo suyuna damlatılarak yararlanılabilir.

Bir de doğada binbir çeşit taş var. Onlarında bir takım küçük sıkıntılara, hatta günlük hayatımıza etkilerinin olduğuna kesinlikle inanıyorum. Özellikle stresli, sıkıntılı zamanlarımda “ametist” taşının faydasını görüyorum.

Sonuç olarak, bunca hengamenin içinde yüzümüzü biraz olsun doğaya, denize, kuşlara, çiçeklere.... döndürelim. Biz koşturup duruken bakalım onlar ne yapıyorlar?

Önemli bir hatırlatma: Bitkilerle ilgili verilen bilgilerin tümü tavsiye niteliğindedir. Rahatsızlıklar yaşandığında mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Hiç yorum yok: