31 Ocak 2011 Pazartesi

Bir gece çantası hikayesi


Her zaman bir gece çantası sıkıntısı yaşarım ben. Herkesde ve heryerde birbirine benzer çantalar var. Çok güzel ve orjinallerde var elbette ama onlarda çok pahalı maalesef. Var olan gece çantalarımı evirip çevirip kullanıyorum bir şekilde. Biz kadınlar için önemli bir aksesuar ne de olsa. 

Bu sıralarda da nişanlar, düğünler, yemekler üst üste geldi. Bende kendime gece çantası yapmaya karar verdim. Gittim en yakın yüncüye şöyle simli güzel bir ip seçtim bir de şiş ( normalde örgü yapmadığım için hiç şiş yok evde) aldım. İlk önce tasarladım, boyu böyle olsun, tokası şöyle olsun, astarı bu olsun derken bir taslak oluştu kafamda ve başladım örmeye. Haruşa olarak istediğim boyda ördüm, evde eskiyen bir t-shirt ümü de astar olarak kestim. Astarını diktim elimle bu arada düzgün durması için evdeki eski röntgen filmleri kullandım. Yani astarın altına bir filmi uygunca kesip astarı üzerine diktim. Uçlarada çıt çıt, tokacıdan aldığım tokayıda kapağına kondurdum. Oldu bana güzel bir gece çantası. Tek sorun film ve çıt çıt çok kullanışlı olamdı, olsun onların yerine daha kullanışlı malzemelerle yaparsam süper düper olacak valla, kullanmak için sabırsızlanıyorum doğrusu. Belki geliştirir http://www.pasaj.com/ da satışa sunarım kimbilir.

30 Ocak 2011 Pazar

Karar zamanlarım..

İki sene önce çok ağır bir gribe yakalanmıştım. Kesinlikle antibiyotik içmek istemediğim için de bildiğim ne kadar bitkisel yöntem varsa uygulamıştım. Tam o sıralarda da işden yeni ayrılmış ve bu duruma alışmaya çalışan, ne yapsam diye her tarafa atılan bir işsizdim. İşte o günlerde aklıma gelmişti bir blog açmak. İlk zamanlar bloga düzenli yazıyordum fakat sonrasında biraz boşladım ve çok seyrek yazmaya başladım. Bu durum canımı sıkmıyor değil ama..

Bugünlerde yine iki sene öncekine yakın şiddette bir gribe yakalanmış durumdayım daha doğrusu eşimle beraber yakalanmış durumdayız. Eşim bir koltukta ben bir koltukta yatıyoruz ve yine bildiğimiz tüm bitkisel yöntemleri uygulayıp, bol protein, c vitamini alıp güçlü olmaya çalışıyoruz. O günlerde nasıl blog açmaya karar verdiysem şimdi de bloğuma düzenli olarak yazmaya kesinlikle karar veriyorum. Umarım bu kararımı uygulayabilirim. Aslında sürekli yazarım, yazıya dökmesem bile içimden yazarım ama bunları paylaşmak konusunda biraz tembelim sanırım.

Neyse bugünden itibaren düzenli yazılara başlıyorummm...

Bu arada yine eşim benden daha iyi olduğu için (maşallah ) yemeğimizi hazırlıyor, çaylarımızı yapıyor sağolsun.. iki güne kalmaz iyileşiriz herhalde.

27 Ocak 2011 Perşembe

MİNİ MANDALİNA AĞACIMIZ



Fotoğrafda görmüş olduğunuz küçücük yaprakları olan çiçek, evimize yeni taşındığımızda kardeşim ve eşinin bize hediye ettiği, dalları meyve dolu bir mini mandalina ağacıydı. Bakım talimatlarına uyarak güneş alan bir yere yerleştirdik ve on beş günde bir de suyunu verdik. Fakat bir süre sonra mandalinalar kopup kopup düştü bizde yerini sevmediğini düşünerek güneş alan  başka bir yere koyduk ama ne yazıkki yeni yeride iyi gelmedi mandalinamıza ve zamanla yaprakları dökülemeye başladı en son olarak da dalları kurudu. Çok üzüldük tabi bu duruma. Ne yapalım diye düşünürken, birgün babam bize geldi ve çiçeğin halini gördü. -Biz atacağız ne yapalım baba dedik ona o da -bir şans daha verelim bakalım dedi. Hemen kolları sıvadı. İlk önce gittik büyük boy bir saksı aldık sonra babam bir güzel budadı ve yeni saksısına yerleştirdi. Bir de vitamin aldık. Çiçeğimiz iki hafta sonra bir baktık açmaya başlamış . Babam olmasa herhalde atmak zorunda kalacaktık. Şimdi o kadar güzel görünüyorki ona baktıkça mutlu oluyorum. Teşekkürler babacığım...