9 Şubat 2010 Salı

İstanbul'da Bir Minibüs Yolculuğu

İlkokul ikinci sınıftan beri İstanbul'da yaşıyorum ve öğrencilik hayatım da dahil yollarda çok vaktim geçti. O kadar kalabalık bir şehir ki burası, mevcut toplu taşıma araçları maalesef yetmiyor, özellikle sabah ve akşamları balık istifi şeklinde yolculuk ediyor insanlar. Bir de artık günün her saati yaşanan trafik sıkışıklığı üstüne tuz biber oluyor. Bitmez bir çile bu, hem vaktimizi hem sağlığımızı etkiliyor ne yazık ki.
Hergün binlerce insan otobüs, metro, vapur, metrobüs, deniz otobüsü... bir sürü aracı kullanıyor ve bu araçlar gün içerisinde bir çok kaza atlatıyor, tehlike geçiriyor, kazaya sebep oluyor ama bunların arasında bana göre en tehlikelisi olan meşhur hatlı dolmuş minibüsler vardır bu şehirde. Bunlarla yapılan yolculukların insan bünyesini nasıl sarstığını sanırım tüm İstanbul'lular bilirler. Fakat bugün eve dönerken bindiğim Kadıköy-Kartal minibüsü çok çok başkaydı doğrusu. Şaşırdım kaldım. Ben hayatımda bu kadar kibar, nazik, düşünceli bir minibüs şoförü görmedim. İnanamadım, yüzümde anlamsız bir sırıtma sarsılmadan yolculuk etmenin tadını çıkardım sadece. Normalde, ya çok hızlı giderler ya da çok yavaş ve öyle bir fren yaparlar ki bir yere tutunmuyorsan eğer oradan oraya savrulabilir, insanların üzerlerine düşebilirsin, bir de kalabalık bir minibüs ise ve hala yolcu almaya devam ediyorsa vay haline!! ama bugün bunların hiç birisi olmadı. Şoförümüz, duracağını, kalkış yapacağını, kapıyı açacağını hep öncesinden söyledi. Yaşlı insanlar yerlerine oturana kadar kesinlikle hareket etmedi, ücreti aldığında ise teşekkür etti, müziğin rahatsız edip etmediğini sordu ( yüksek sesli olmamasına rağmen), yani inanılmayacak kadar kibar birisiydi. Teyzeler bol bol dua ve teşekkür ettiler inerken. Bende hayatımda ilk kez sinirlerim bozulmadan bir minibüs yolculuğu yapmış oldum ve mutlu mesut evime dönebildim.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Benim Sadık Yarim Kara Topraktır..


Hani büyük usta diye tabir ettiğimiz eşi olmayan insanlar vardır ya hayatta.. işte Aşık Veysel de onlardan biridir. Ne büyük bir ozandır!!!Sözleri öyle anlamlıdır ki, kimse yaşadıklarını, hayatın gerçeklerini bu kadar güzel dile getiremez herhalde. Daha nice değere sahibiz aslında, yeni nesil çok bilmese de. Bir de Neşet Ertaş vardır bu değerler içerisinde. Türkiye'de, onların ezgilerini kulaklarında, gönüllerinde hissetmeyen yoktur herhalde.

Aşık Veysel in " Kara Toprak" ı, Neşet Ertaş'ın " Yalan Dünya" sı.. nasılda insanın içine işler.


-Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandımhey yar, boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır.

Ademden bu dem'e hey yar, neslim getirdi
Bana türlü türlü meyve yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır....

Aşık Veysel..

Bu türkülere şimdiye kadar birçok sanatçı hayat verdi, çoğuda hakkını verdi eserlerin. Fakat yaklaşık bir yıl önce bir kitapçıda sesini duyup hayran olduğumuz ama albümünü bir türlü bulamadığımız ve bu şaheserleri bana göre muhteşem seslendirmiş olan bir değerle tanıştım. Adı Jülide Özçelik. Çok tanınmış biri değil, jazz tarzında söylüyor ama muhteşem bir sesi ve yorumu var. Albümde kendi bestelediği eserleri de seslendirmiş, çok naif, yumuşak harika bir ses. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Ustalar öyle yazmış ki, nasıl söylenirse söylensin, duyguyu nasılda iliklerine kadar hissediyorsun.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Mutluluk Veren Bal Kabaklı Pasta :))


Hafta sonu kabak tatlısı yapmıştım ama kabağın cinsi pek de güzel değilmiş. Yenmeyecek derece kötü değildi ama çok da lezzetli değildi. Fakat çöpe atmak da istemedim, hemen açtım interneti bir tarif buldum. Kabakları çöpe atmayıp değerlendirmek acayip mutlu etti beni, bilmiyorum nedense kendimle gurur duydum.

Eldeki herhangi birşeyden başka birşey ortaya çıkarmak insanı mutlu ediyor sanırım. Aslında biz millet olarak eldekilerin kıymetini iyi biliriz ve ona göre de değerlendiririz. Tabi eskiler çok çok daha iyi bilirler. Genlerimizde var yani. Son yıllarda küreselleşme sonucu bizde hızlı tüketen bir toplum haline geldik ama dedim ya yine de genlerimizde var. Büyüklerimiz anlatırlar hep, eskiyen çorapların topuklarına, pantolonların dizlerine, ceketlerin dirsek kısımlarına yapılan yamalar, eskiyen naylon kadın çoraplarından yapılan bezler, yıpranmış kazakların sökülüp yeniden başka başka şeyler örülmesi, yıpranan paltodan battaniye, artık sabunlardan yapılan şekilli sabunlar, bayat ekmekleri değerlendirmek için uydurulmuş yemekler, armuttan yapılan ekmekler vs.. eminim daha bir sürü örnek vardır, bunlar şu anda aklıma gelenler. Eskiler herşeyin kıymetini biliyormuş, eee tabi birde yokluk varmış. Mecburlarmış eldeki en ufak bir toplu iğnenin dahi kıymetini bilmeye. Çok da mutlularmış onca yokluk içinde. Dertlerini de sevinçlerini de sevdikleriyle paylaşırlarmış. Kim kime dum duma değilmiş o zamanlar hayat. Şimdiler de ise hiç kimsenin birbirinden haberi yok daha doğrusu facebook unuz yoksa yok. Çünkü artık herkes duygularını, yaşadıklarını anında herkese bildiriyor fakat bu paylaşımlar gerçek içtenlikten yoksun oluyor maalesef.

Nereden nereye geldim ama bal kabağı pastam çok güzel görünüyor, umarım tadı da aynı derecede güzel olmuştur..